Oyuncu Kanser olduğunu doktor annesinden öğrendi...
Adı Yaprak Türkatalay, 17 yaşında. Oyunculuk mesleğine aşkı çocukluk zamanlarından beri olan bir genç kız. Geçtiğimiz aylarda liseden mezun oldu. Doktor anne ve doktor babanın kızı. Onun hikayesi filmlere konu olacak türden. Yaprak yaşıtlarından daha olgun bir şekilde kendinden daha emin bir tavırla, artık hayata dört elle sarıldım diyor..
ANNE BABA DOKTOR
Annesi, Babası ve kardeşi ile çekirdek bir aile yaşantısı olduğunu belirten Türkatalay, ''Hayatım boyunca ailem bana klasik Türk aile değerleri ile yaşamanın ve çalışkan bir insan olmanın önemini öğretti. Çocukluğumu pek yaşayabildiğimi söyleyemem. Okulum, evdeki sorumluluklar, kardeşimin bakımı fazlasıyla zamanımı alıyordu. Son iki yıldır evden okula okuldan eve gidip gelmek gibi rutin olan hayatıma tekvando merakımı da ekledim. Ben özgür ruhlu ve asi bir insanım. Hayatı ve insanları okuyarak ve uzaktan tanımaktansa her şeyin hep en ortasında olup dolu dolu yaşamak istemişimdir. Gezmeyi çok severim yaşamak ve direk içinde olmak bana mutluluk verir. İlginç bir şekilde beni rahatsız eden bir şikayetim yoktu. Son bir aydır hafif bir göğüs ağrısı ve öksürüğüm vardı. Kendisi de doktor olan annem tesadüfen bir akciğer grafisi isteyince ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumu o zaman anladık. O gün her zamanki gibi okul çantam ve formamla evden çıkmıştım. Bariz bir şikayetim olmadan hastaneye gittim ama film ve tomografiden sonra beni ambulans ile apar topar bir üniversite hastanesine kaldırdılar. Yürüyerek gittiğim hastaneden ambulans ile ayrılmak benim için inanılmaz bir durumdu. Sıradan başlayan bir gün Azrail ile burun buruna bir hastane odasında bitti. Tıpkı big bang gibi hayatım saliseler içerisinde yok oldu, bitti ve yeniden başladı. İlk tomografi raporunu annem eline alıp okuduğunda yüz ifadesinden anlamıştım bir şey sormaya gerek yoktu. Hastalığımı öğrendiğim an hissettiğim tek şey hayatımda ilk kez tanıştığım derin bir pişmanlık duygusu oldu. Çünkü o kısa sürede geriye dönüp baktığımda hayatımda istediğim hiçbir şeyi gerçekleştiremediğimi gördüm. O kadar şaşkındım ki savaşta göğsüne kurşun yemiş ama hala anlamadan koşmaya çalışan bir asker gibiydim. Ama sonuçta duruyorsunuz ve kurşunu fark ediyorsunuz. Hastalığım istatistiki olarak yüz binde üç görülen ve Allah'a şükür tedaviye tam yanıt verebilen HOÇKİN di. Korkunç şeyler her zaman başkalarının başına gelmez ve yüz binde üç görülebilen bir hastalık sizin başınıza geldiğinde artık bir olasılık değil yüzde yüzlük bir durumdur.
TEDAVİ SÜRECİMDE ÇOK ZORLANDIM
Hastalığı süresince zor bir tedavi süreci yaşadığını da belirten Yaprak Türkatalay şöyle devam etti, ''İlk başlarda ne kadar iyileşebileceğim ile alakalı korku ve şüphelerim vardı. Şöyle düşünün bir cuma günü normal hayatınızı sürdürürken ertesi gün bütün rutin hayatınızı bir kenara bırakmak zorunda olan ağır bir hasta oluyorsunuz. Hastane odası hayatım olmuştu ve düşünmek için çok zamanım oldu. Aniden hayattan çekildiğiniz de size gerçekten kimlerin değer verdiğini anlıyorsunuz. Bende bu süreçte beni gerçekten kimlerin sevdiğini bundan sonraki süreçte hayatıma kimlerle devam edeceğimi öğrenmiş oldum. Bu arada fark ettim ki hayatımda istediğim hiçbir şeyi yapamamışım bu zamana kadar daha çok görevlerimi yerine getirmişim. Oysa her sabah ölümsüzmüş gibi kalkmak ve o günü yarın ölecekmişçesine dolu dolu yaşamak gerekirmiş. Bundan sonra da tam olarak onu yapacağım. Bu arada belirtmek istediğim güzel bir ayrıntı daha var; ilk sınava kemoterapi ikinci sınava radyoterapi alırken girmiş olmama rağmen uluslararası ilişkiler bölümünde birçok üniversiteye yüzde yetmiş beş burs ile puanım denk geliyor. Gerçeği söylemek gerekirse o kadar hastaydım ki çok umutlu değildim sınavdan. Çok şükür ki yılların emeği boşa gitmemiş oldu. Evet bu çok eski bir öykü aslında. Anaokulundan beri dramada hep fark edilir bir başarım vardı. Günlük konuşma tarzım, mimiklerim, tavırlarım hep teatraldi. Bunu fark eden birçok öğretmenim oldu ve beni ısrarla dramaya yönlendirdiler. Oyuncu olmak basit bir şey değil ve olmamalı. Büründüğün role göre bir anda başka bir kişi oluyorsun. Örneğin bir anda yüzlerce yıl öncesine gidebiliyorsun, başka insanlarla beraber bambaşka hayatların içine girebiliyorsun. Bu yüzden oyunculuk zaman mekan portalı gibi sanki. Önemli olan oyunculuk fikrinin hem beni hem yakın çevremi ve hatta ileride beni izleyecek olanları daha iyi bir şeylere dönüştürebilmesi. Çünkü oyuncu olmak günümüzün teknik imkanlarıyla çok sayıda hayata mesaj vermek ve dokunmak demektir. Benim istediğim de tam olarak bu. Şimdi hayata karşı çok daha hırslıyım. Ölümsüzmüş gibi çalış yarın ölecekmiş gibi yaşa ben bunu yapacağım. Ölümden dönmek beni eğitti. Sahip olduğum şeylerin ve yeteneğimin değerini daha iyi anladım. Bundan sonraki hedefim ne istiyorsam onu yapmak ama en kaliteli şekilde. Kendime güveniyorum, güzel şeyler yapacağıma inanıyorum. Sizi öldürmeyen şey mutlaka güçlendirir... Bu olaydan önce ailem ve ben herkesçe bilinen branşlardan birini tercih etmemin iyi bir seçim olacağını düşünüyorduk. Her aile çocuğunun geleceğini garanti altına alacağı sabit gelirli bir mesleği olsun ister. Oyuncu olmak benim en büyük hayalimdi. Ama nedense gerçekleştirmeye hiç kalkışmadım. Parlak bir yıldız kadar uzaktaydı bu fikir bana. Ama bugün biliyorum ki bu hayat benim ve ben oyuncu olmak için yaratılmışım. Bu iddiamın ailem için oldukça yeni ve tartışılır olduğunun farkındayım ama eminim ki mutlu olmam için bana destek vereceklerdir. Özellikle de annem. Herkes hayallerinin peşinden koşmalı yoksa hep olmak istemediğimiz yerlerde oluruz.