“Ortadoğu ve Kuzey Afrika Düşünce Kuruluşları Buluşması” başladı

“Ortadoğu ve Kuzey Afrika Düşünce Kuruluşları Buluşması” başladı

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) iş birliğinde ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının katkılarıyla düzenlenen, iki gün sürecek "Göç ve Diaspora" temalı "Ortadoğu ve Kuzey Afrika Düşünce Kuruluşları Buluşması" adlı forum Ankara'da başladı.

Forumun açılış oturumuna, Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, YTB Başkan Yardımcısı Abdulhadi Turus ve ORSAM Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal'ın yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.

"Uluslararası toplumu adil bir yük ve sorumluluk paylaşımına davet ediyoruz"

Bakan Yardımcısı Kıran, göç konusunun son derece derin, çok farklı boyutları olan bir konu olduğunu belirterek, Türkiye'nin de tarih boyunca hem göç veren hem göç alan bir ülke olduğuna dikkati çekti.

Türkiye'nin sadece Almanya'da 3,5 milyonu aşkın vatandaşının Avrupa'nın istihdamına son derece önemli katkı verdiğini dile getiren Kıran, Türk vatandaşların bu ülkede açtığı işletmelerde 100 binlerce Avrupalının istihdam edildiğini vurguladı.

Göç olgusunun ve göçten diasporaya geçişin çok önemli olduğunu vurgulayan Kıran, Batı'da İslamofobinin, yabancı düşmanlığının ve göçmen karşıtlığının zirveye ulaştığını kaydetti. Kıran, bu tehdit ve tahriklere karşı bugün önlem alınmazsa yarın daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalınacağını vurguladı.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında yaşanan istikrarsızlıkların, savaşların ve çatışmaların insanları nasıl zorunlu bir göçe mahkum ettiğinin ortada olduğunu belirten Kıran, göç ve diaspora konuları ele alınırken, insanların neden göç etmek zorunda kaldığının anlaşılması gerektiğini vurguladı.

Türkiye'nin, geçmişte tel örgüleri kaldırdığı, akrabalık ilişkilerini paylaştığı Suriye'de yaşananlara ve Suriyelilerin feryadına duyarsız kalmasının söz konusu olamayacağını söyleyen Kıran, "Savaşın başladığı günden itibaren açık kapı politikası ile hem kapılarımızı hem gönüllerimizi Suriyeli kardeşlerimize sonuna kadar açtık." dedi.

Kıran, 4 milyonu aşkın mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'nin, mültecilerin barınması, sağlık hakkı, istihdamı, eğitimi gibi konularda önemli politikalara öncülük ettiğini bütün dünyanın gördüğünü ve taktir ettiğini söyledi.

Bakan Yardımcısı Kıran, "Türkiye'nin artık takdirlerle, alkışlarla daha fazla bu sorunu tek başına göğüsleyemeyeceğini her fırsatta vurguluyoruz. O yüzden uluslararası toplumu bütün insanlık ve dünya için bir tehdit haline gelen bu soruna karşı adil bir yük ve sorumluluk paylaşımında bulunmaya davet ediyoruz." diye konuştu.

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında 18 Mart 2016'da imzalanan göçmen mutabakatına dikkati çeken Kıran, "2015 ve öncesinde Ege Denizi'nde günlük 7 binleri aşan düzensiz göçmen sayısı bugün 80'lerin altına indi ve son derece önemli bir eşik aşıldı. Bu, Türkiye'nin duyarlılığı, Türkiye'nin bu anlaşmaya bağlılığı sayesinde gerçekleşti." ifadesini kullandı.

Türkiye'deki Suriyeliler için AB'nin taahhüt ettiği 3+3 milyarlık toplam 6 milyar avroyu hatırlatan Kıran, "Türkiye'deki göçmenlerin hayatına, sosyo ekonomik yaşantısına katkı sunacak finansal desteklerin hala Türkiye'ye kanalize edilmediğini görüyoruz. Her fırsatta da AB'yi bu konuda daha duyarlı olmaya çağırıyoruz." diye konuştu.

Küresel Mülteci Forumu'na aralık ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ile birlikte eş başkanlık yapacağını vurgulayan Kıran, "Her zaman, her fırsatta uluslararası toplumu bu konuda daha duyarlı olmaya, eşit, adil bir yük ve sorumluluk paylaşımında bulunmaya davet etmeyi sürdüreceğiz." dedi.

Dünyadaki 258 milyon göçmenin 71 milyonunun zorla yerinden edilmiş insanlardan oluştuğunu, 26 milyonunun mülteci statüsünde olduğunu söyleyen Kıran, "Düzensiz göç konusunu bir ülkenin başka bir ülkeye veya bir coğrafyanın başka bir coğrafyaya silah olarak kullanmasına da bütün dünya dur demeli." dedi.

Kıran, sadece geçen yıl 268 bin düzensiz göçmenin Türkiye'ye geldiğini belirterek, Türkiye'nin de düzensiz göçle mücadele ettiğini ve bu konuda son derece sıkı güvenlik önlemleri aldığını söyledi.

"Bu forum bir sivil inisiyatif özelliği de taşıyor"

YTB Başkan Yardımcısı Abdulhadi Turus da YTB'nin Kültürel İşbirliği ve Hareketlilik Programı (KİHP) kapsamında, kardeş coğrafyada entelektüel iş birliğinin sağlanması ve bölgesel konularda ortak bir gündem oluşturulabilmesi için düşünce kuruluşları ve araştırma merkezlerine yönelik çeşitli etkinlikler düzenlediğine dikkati çekti.

Bugün düzenlenen forum için 700 akademisyenden Arapça, İngilizce ve Türkçe dillerinden bildiri toplandığını, değerlendirmeler sonucunda 60 bildiri sahibine davet iletildiğini belirten Turus, foruma katkı sunanlara teşekkür etti.

Göç hareketliliğinin etkilerinden hiçbir ülkenin bigâne kalamadığını belirten Turus, 20. yüzyılın ikinci yarısında ağırlıklı olarak "göç veren", 21. yüzyılın ilk çeyreğinde ise "göç alan" Türkiye'nin, bu alanda edindiği tecrübe ve gösterdiği fedakarlıklar itibariyle, konu hakkında alınacak kararlar ve yapılacak çalışmalarda söyleyecek bir sözü olduğunu kaydetti.

Dünyadaki göçmenlerin büyük çoğunluğunun Ortadoğu ve Kuzey Afrika kökenli olduğuna dikkati çeken Turus, "Bölge ülkelerinin yanı sıra dünyadaki bütün ülkeleri çeşitli şekillerde ve uzun vadeli olarak etkileyen Ortadoğu ve Kuzey Afrika kaynaklı göçler, sebep oldukları bireysel trajedilerle birlikte, dünyamızın halihazırdaki işleyiş tarzına meydan okuyucu potansiyeliyle de önem teşkil etmektedir." dedi.

Turus, bugünkü forumun göç hareketliliğinin esas mağduriyetlerini yaşayan ülkelerin kendi akademik ve insani bakış açılarını bu alana taşımalarını sağlayacağına dikkati çekerek, "Ülkemizde düzenlenen bu forum, aynı zamanda bir sivil inisiyatif olma özelliği de taşımaktadır. Bir araya gelen fikirler, göç amaçlı insan hareketliliği ve bunun neticesinde meydana gelen diasporalar hakkında ortak bir terminoloji oluşturmaya, bu sayede ortak bir tavır alışa yarayabilecektir." ifadesini kullandı.

Göç konusunda verimli nesillerin azalması ve beyin göçü konularının da ele alınması gerektiğini vurgulayan Turus, bu konuda da çok taraflı müzakerelerin gerekliliğini işaret etti.

"Geçen yüzyılın en büyük trajedisini Filistinli mülteciler yaşadı"

ORSAM Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal da ORSAM'ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesini ekonomik ve sosyal konular üzerine akademik olarak takip ettiğini belirterek, ORSAM'ın ortaya koyduğu araştırmalarla bölgenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağladığı ifade etti.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın 100 yıl önce işgal edildiğini ve bölgenin halen bağımsızlığını kazanamadığını söyleyen Uysal, 100 yıl geçmesine rağmen, Arap halklarının tam anlamıyla kendi kaderini tayin edemediğini dile getirdi.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Soğuk Savaş döneminde, Arap dünyasının sorunlarının büyük ölçüde gölgede kaldığına işaret eden Uysal, bu bağlamda İsrail'in, bölgenin birleşmesine ve güçlenmesine engel olacak şekilde ortaya çıktığına dikkati çekti.

Göçmen ve mültecilerin gittikleri ülkelerde de kolaylıkla rahata kavuşamadığına işaret eden Uysal, kültür farklılığı, ayrımcılık ve son dönemde ciddi boyutlara ulaşan İslamofobinin göçmenleri Batı ülkelerinde zor durumda bıraktığını kaydetti. 

Uysal, toprakları elinden alındığı için vatansız kalan Filistinli mültecilerin, bu konuda en çarpıcı örnek olduğunu vurgulayarak, "Dünya çapında 5 milyonu aşan sayılarıyla, geçen yüzyılın en büyük trajedisini Filistinli mülteciler yaşamıştır." dedi.

Filistinli mültecilerin, göç ettikleri Batı ülkelerinde de diğer mülteciler gibi sıkıntılar yaşadığını belirten Uysal, kendi evinde İsrail zulmünden kaçan Filistinlilerin, dünyanın çok uzak noktalarında bile huzura kavuşamadığını dile getirdi.

Uysal, bugünkü forumda çok sayıda uzmanın, göç ve diaspora konusunu ele almasının ciddi sonuç doğuracağı temennisinde bulunarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Türkiye, göç ve diaspora konularının ve krizlerin ortasında ciddi bir istikrar adası konumundadır. Türkiye, hem bu krizlerden etkilendiği hem de krizleri çözmeye çalıştığı için bölgede istikrarı ve kalkınmayı artırmaya çalışmaktadır. Türkiye, bölge sorunlarını dışarıda değil, bölgede çözme taraftarıdır."

Foruma katılan Türkiye'nin Libya Özel Temsilcisi ve AK Parti Ankara Milletvekili Emrullah İşler, "Ülkelerin Göç Politikaları" başlıklı oturuma başkanlık yaptı. 

İşler, burada yaptığı konuşmada, günümüzde dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunların başında göç ve mülteci konusunun geldiğine işaret ederek, özellikle Orta Doğu bölgesi başta olmak üzere birçok ülkenin mülteci sorunuyla mücadele etmeye çalıştığına işaret etti. 

Türkiye ve çevresindeki ülkelerin mülteci veren ve alan ülkeler olduğuna dikkati çeken İşler, 6 milyon Suriyelinin ülkesindeki iç savaş nedeniyle çevre ülkelere göç etmek zorunda kaldığını ifade etti. İşler, bölgesel açıdan bu durumun insan ticareti, yasa dışı göç ve ekonomik sorunlara yol açtığının altını çizdi. 

Suriye gibi Yemen ve Irak'ın da iç çatışma ve terör örgütlerinin varlığı gibi çeşitli nedenlerle göç sorunuyla karşı karşıya kaldığını vurgulayan İşler, "Filistinli mülteciler konusu da kanayan bir yara ve bütün Orta Doğu bu sorunla boğuşuyor. İsrail ise bu meseleyi her zaman unutturmaya çalışıyor." ifadelerini kullandı. 

İşler, ülkelerin tek başına göç ve mülteci sorunlarının elemeyeceğini, bu sorunlarla mücadele edebilmek için uluslararası iş birliği yapılması gerektiğinin altını çizdi. 

"Göç, ülkeleri zenginleştirebilecek bir olgu"

Forumda konuşan Dışişleri Bakanlığı İltica Dairesi Başkanı Bekir Utku Atahan, göç olgusunun tarih boyunca var olduğuna işaret ederek, göçün dinamiklerinin iyi analiz edilmesi ve göç konusunun iyi yönetilmesinin önemine işaret etti. 

Göçün ülkeleri zenginleştirebilecek bir olgu olduğunu, iyi yönetildiği taktirde bireyleri ve ülkeleri zenginleştirebildiğini söyleyen Atahan, ABD, Kanada ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerin göçlerle kurulduğunu ve göçmenlerin katkılarının önemli olduğuna vurgu yaptı. 

Atahan, "Göçün iyi yönetilebilmesi için öncelikle uluslararası iş birliği şart. Hiçbir ülkenin ve kurumun, göç olgusunu tek başına yönetmesi mümkün değil. Bu yüzden, tüm uluslararası kuruluşlara, ülkelere ve özel sektörler ile akademi dahil tüm paydaşlara önemli görevler düşüyor." dedi.  

Türkiye'nin göç olgusundan etkilenen ülkelerin başında geldiğine işaret eden Atahan, Türkiye'nin göç politikasının insan odaklı olduğunun altını çizdi. 

Atahan, Türkiye'nin, yaklaşık 3,6 milyon geçici koruma altındaki Suriyeliler başta olmak üzere yaklaşık 4 milyona mülteciye ev sahipliği yaptığını belirterek, Türkiye'nin bu kişilere eğitimden sağlığa, istihdamdan sosyal hizmetlere kadar geniş yelpazede hizmet sunduğunu kaydetti. 

Türkiye'nin bu alandaki tecrübelerinin yol gösterici olduğunu ve uluslararası platformlarda paylaştığını söyleyen Atahan, uluslararası topluma sorumluluk bağlamında yük paylaşılması konusunda çağrıda bulundu. 

Atahan, "Aralık 2019'da Cenevre'de yapılacak ve alanında bir ilki temsil teşkil edecek Küresel Mülteci Forumuna Cumhurbaşkanımız (Recep Tayyip Erdoğan) eş başkanlık yapacak. Diğer eş başkanlık yapacak ülkeler de Almanya, Kosta Rika ve Etiyopya. Biz, bu forumu mültecilere destek verilmesi açısından önemli görüyoruz." diye konuştu. 

Türkiye'nin düzensiz göçle mücadelesini sürdürdüğünün dile getiren Atahan, "Türkiye, düzensiz göçle mücadele ederken hem Avrupa'nın diğer yandan da bölgenin ve Orta Doğu'nun güvenliğine hizmet ediyor." değerlendirmesinde bulundu. 

"Mülteci ve yabancı düşmanlığı bir ülkeyi fakirleştirir"

AK Parti Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yasin Aktay da göç konusunun çok geniş bir coğrafyayı etkilediğine dikkati çekerek, insanların eğitim ve kariyer gerekçeleriyle ya da daha iyi koşullarda yaşama arzusu ile göç ettiğini ancak bu sosyal göçün yanı sıra iç savaşlardan ya da siyasi baskılardan dolayı kendi topraklarını terk etmek zorunda kalanların da olduğunu vurguladı.

Zorunlu göçün trajik sonuçları olduğuna anlatan Aktay, Türkiye'nin ülkeye gelen Suriyelilere yönelik tutumuna dikkati çekti. Türkiye'nin yaklaşık 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yaptığını söyleyen Aktay, "Türkiye, Suriyeli mültecilere 'mülteci' bile dememek gibi bir yaklaşımda bulundu, 'misafir, tanrı misafiri' demeyi tercih etti. Aşını paylaştı. Hem halkıyla hem devletiyle olabilecek en güzel şekillerde karşılamaya çalıştı." diye konuştu.

Ürdün ve Lübnan 'ın da nüfuslarına oranla çok sayıda mülteciye ev sahipliği yaptığını belirten Aktay, batının kendi sebep olduğu istikrarsızlıklardan kaynaklı göçün sorumluluğunu üstlenmediğini ifade etti. 

İslam ülkelerinin de göç konularında başarılı politikalar yürütmesi ve dayanışma içinde olması gerektiğini kaydeden Aktay, "Bir ülkede mülteciyle savaş, o ülkeyi fakirleştirir. Mülteci düşmanlığı, yabancı düşmanlığı bir ülkeyi fakirleştirir." dedi.

"Göç edenlerin büyük çoğunluğunu gençler oluşturuyor"

Yurt Dışında Çalışan Sudanlılar Başkanlığı Genel Sekreteri Issam Motowli, forumda yaptığı konuşmada, göç meselesinin tarihi bir olgu olduğunu ifade ederek, göçün dünya genelinde birçok ülkenin karşı karşıya önemli sorunlardan biri olduğuna işaret etti. 

"Dünya genelinde göç edenlerin büyük çoğunluğunu gençler oluşturuyor." diyen Motowli, genç nüfus arasında artan işsizlik nedeniyle yurt dışına göçün arttığına dikkati çekti.

Motowli, Sudan'ın göç güzergahında geçiş ve hedef ülke olduğunu vurgulayarak, düzensiz göçün kültürel, sosyal ve ekonomik birtakım sorunları beraberinde getirdiğini belirtti.

Sudan'a gelen Afrikalı ve Arap göçmenlerin büyük çoğunluğunun başkent Hartum'a yerleştiğini söyleyen Motowli, Sudan'daki ilgili kuruluşlarla kalkınma ve göç konularında çeşitli çalışmalar yaptıklarını dile getirdi.  

"Her 1000 Ürdünlüye karşı 89 mülteci bulunuyor"

Ürdün'den foruma katılan Yarmouk Üniversitesi Mülteciler, Yerinden Edilen Kişiler ve Zorunlu Göç Çalışmaları Merkezi Direktörü ve öğretim üyesi Dr. Ayat Nashwan da Ürdün'de mültecilerin iş gücü piyasasına katılımı ve istihdamı konularına ilişkin akademik çalışmalar yürüttüklerini ve bu bağlamda birçok kişiyle röportajlar yaptıklarını anlattı. 

Nashwan, mültecilerin genellikle ev sahibi ülkelerde çalışma iznine sahip olmadığını ve bu nedenle çalışma alanında birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını belirtti. 

Ürdün'deki mültecilerin büyük çoğunluğunu Filistinli, Suriyeli ve Iraklıların oluşturduğunu belirten Nashwan, "Ürdün'de her 1000 Ürdünlüye karşı 89 mülteci bulunuyor." ifadesini kullandı.

Nashwan, ülkesindeki birçok mültecinin yasal çalışma izninin olmadığına değinerek, bu nedenle, Ürdün'deki Suriyeli mültecilerin iş gücü piyasasına katılımının kolay olmadığını söyledi. 

BM'nin desteğiyle Ürdün'de Suriyeli mültecilerin iş gücü piyasasına dahil olabilmesi için son dönemde çeşitli çalışmaların yapıldığına işaret eden Nashwan, buna rağmen, istihdam sağlanan Suriyelilerin sayısının oldukça düşük olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Ürdün'de kamplarda yaşayan Suriyeli mültecilerin daha olumsuz şartlarda çalıştığına dikkati çeken Nashwan, şehirlerde çalışan mülteci kadınların durumunun ise çok daha kötü olduğunu vurguladı. 

Öte yandan, mültecilerin çalışma koşulları ve ekonomik refahının artırılması için yürütülen çalışmalarda ilerleme sağlandığını söyleyen Nashwan, kamplarda yaşayan mültecilerin şartlarının iyileştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.  

Nashwan, "Çalışma izinleriyle ilgili prosedürlerin düzenlenmesi gerekiyor. Düzenlemelerle ilgili alternatiflere ihtiyaç var. Ülke içerisinde piyasayı hem Ürdünlüler hem de Suriyeliler için daha çekici hale getirmek gerekiyor." diye konuştu. 

"Diaspora ve göç konusuna daha gerçekçi perspektiften yaklaşmalıyız"

Moritanya Nouakchott Üniversitesi Öğretim Üyesi Ahmed N'Dary de ülkesinin göç politikası ve bölgedeki mevcut sorunlar üzerine yaptığı konuşmasında, Moritanya'nın, Batı Afrika'daki krizlerin yaşandığı bir bölgede bulunması nedeniyle göç meselesinden etkilendiğini dile getirdi. 

Moritanya'nın bağımsızlığını kazanmasının ardından göç meselesi dahil bölgedeki sorunların çözümü konusunda çeşitli çalışmalar yürüttüğünü işaret eden N'Dary, Moritanya'nın son dönemde göç konusunun belirgin hale gelmesinin ardından artan güvenlik endişeleri nedeniyle birtakım önlemler aldığına işaret etti. 

N'Dary, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sorunu çözmek istiyorsak, diaspora ve göç konusuna daha gerçekçi perspektiften yaklaşmamız gerekiyor. Başlangıç noktalarımız genellikle çok doğru noktalar olmayabilir çünkü diaspora konusunun daha çok bizim kendi sorunumuz değil de Batı tarafından bizlere dayatılmış bir olgu olduğunu görmek zorundayız. YTB Başkan Yardımcısının dediği gibi biz, sorunun çözümüne kendi argümanlarımızla ve terminolojilerimizle önem vermeliyiz. Batı'nın ortaya koyduğu terminolojiler ve bakış açıları üzerinden değil de kendimiz üzerinden çalışmalar yapmalıyız."

Ortadoğu ve Kuzey Afrika Düşünce Kuruluşları Buluşması, göç, diaspora, kimlik, dünya genelindeki göç politikaları, beyin göçü, entegrasyon, dünyadaki Müslüman diasporalar, krizler ve göç gibi konuların masaya yatırıldığı oturumlar ile yarın devam edecek.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.